Bugünlerde “300 Koyun Projesi” ile koyun üretimini artırma çabaları tartışılıyor. Okuyucularımdan TAGEM Eski Genel Müdürü Sayın Dr. Lütfi Tahtacıoğlu, koyun üretimini artırmak için yem bitkileri üretimini artırmanın ve koyun ırkını değiştirmenin önem taşıdığını anlatan bir not gönderdi.

Sayın Dr. Lütfi Tahtacıoğlu diyor ki, ”Hayvansal ürün maliyetlerinin yaklaşık %70’ini yemler oluşturur. Ülkemizde hem kaba hem de konsantre yem üretim maliyetleri yüksektir. Diğer taraftan, nicelik ve nitelik olarak yetersiz olan kaba yem üretimi nedeniyle verimli bir hayvan beslemeye hayvan refahı için önerilen yüzde 65/35 kaba /kesif yem oranı ülkemizde tam tersi oranlarda uygulanmaktadır. Kaba yem üretiminin artırılması için Bakanlık önemli teşvikler uygulamış ve 20 yıl öncesinde yem bitkilerinin tarla tarımı içerisindeki payı %3’ler düzeyinde iken, bugün yaklaşık % 10’lar düzeyine çıkmıştır. (AB ülkelerinde yaklaşık % 30 dur.) Ancak bu artış, toplumda gelişen refah düzeyine paralel olarak artan hayvansal ürün talebini karşılamada yetersiz kalmıştır. Hayvansal ürün maliyetlerinin yetersiz yem üretiminden kaynaklandığı, gerçeğinin bilinmesi ve bu alandaki stratejilerin bu temel üzerinde şekillendirilmesi gerekmektedir.

Bakanlığın koyunculuğu öne çıkarması doğru bir yaklaşımdır. Çünkü teşviklere rağmen özellikle sulu tarım alanlarında yem bitkilerinin diğer ürünlerle rekabet şansı sınırlıdır.

Bu nedenle koyunculuğun öne çıkarılması ile diğer bir yem kaynağı olan meralara yönelmek çok akılcı görünmektedir.

Destekler sürdürülebilir üretim sistemleri kurmada önemli araçlardır, ancak destek çekildiğinde çökecek olan sistemlere yatırım yapmak zaman ve kaynak israfından başka bir işe yaramayacaktır.

Açıklanan şekli ile üreticiye 300 koyun dağıtma projesi sürdürülebilir değildir. Nasıl sürdürülebilir hale getirilebilir?

Proje, üreticilerin atıl durumdaki merayı kullanmalarını ve diğer ürünlerle rekabete girmeden artı bir değer üretmeyi hedeflemektedir. Türkiye’de yaklaşık 15 milyon hektar mera alanı mevcuttur. Bu meraların büyük bir bölümü Doğu Anadolu ve Orta Anadolu’da yer almaktadır. Orta Anadolu’daki meraların tamamı, Doğu Anadolu’daki meraların yaklaşık %30’u geçmişteki ağır otlatmalar nedeniyle ileri düzeyde dejenere olmuş ve eşik değerinin altına düşmüşlerdir. Yani bu meralar kendilerini yenileme kabiliyetini yitirdikleri için 100 yıl dahi kullanılmasalar kayda değer bir üretim düzeyine ulaşamazlar. Nitekim küçükbaş hayvan sayısındaki azalmalara rağmen meralarda en ufak bir iyileşme gözlenmemiştir. Orta Anadolu meralarının dekara 40 kg, Doğu Anadolu meralarının ise 80 kg kuru ot verdiği varsayılarak bir hesaplama yapıldığında meraların an itibariyle bu alanlardan faydalanan hayvanların yazlık yem ihtiyacının yarısını dahi karşılayamadığı görülebilir. Şurası gerçek ki, bazı istisnai alanlar hariç, meralar iddia edildiği gibi potansiyel bir yem kaynağı değillerdir. Burada sayıyı artırmak, şu anda makul durumda olan meraları da tahrip etmekten başka bir işe yaramayacaktır.

Bu açıdan bakıldığında bu projeye hayvanla başlamak yanlıştır, bilimsel ve rasyonel bir yaklaşım değildir.

– Kendini doğal olarak yenileyemeyen meralara yapay müdahaleler yapılarak üretim potansiyelleri kat kat artırılabilir.

– Mera ıslahı için geliştirilmiş çalımsı yem bitkileri (Atriplex gibi), çok yüksek bir yem değerine sahip olmanın yanında, hastalıklara, kurağa, tuza ve diğer olumsuz hava koşullarına çok dayanıklıdır. Çok yönlü avantajlara sahip olan bu bitkiler 2 yıl gibi kısa sürede 2 m boy ve 3 m çapa ulaşabilmekte, erozyonu önlemekte ve yaban hayatının korunmasına katkı sağlamaktadır.
Bu bitkilerin meraya sokulması ile 40 kg/dekarlık verimler 400 kg/dekara çıkarılabilir, buna bağlı olarak hayvan sayısı kırmızı et ihtiyacını karşılayacak düzeyde artırılabilir.

Kaynak: Tevfik GÜNGÖR

paylaş

Loading
OnlineAlışveriş